Yeni sayfanın başlığı
Takvimler 1970'leri gösterirken onlar en güzel dönemlerini yaşıyordu. 45'likler, plaklar, konserler, hayranlar, ödüller ve alkış. 20'li yaşların başlarındaki 3 kardeş Hürel kendi yarattıkları "3 Hürel sound"uyla ilkler arasındaydılar. Anadolu ritmlerinden yola çıkarak çok değişik sentezlere ulaştılar. Hep kendi bestelerini çalıp söylediler. Türkülere dokunmadılar. Altın Plak, Yılın Topluluğu, Yılın Şarkısı gibi birçok ödülün sahibi oldular. Haldun, Onur ve Feridun Hürel'den oluşan 3 Hürel 70'lerin sonunda askerlik için ayrıldılar. Sonra herkes kendi asıl işine döndü. Üçü de Güzel Sanatlar mezunu olan Hürel'ler o zamanlar eğitimci olmayı seçtiler ve bunu hâlâ sürdürüyorlar. Onur Hürel resim öğretmeni, Haldun Hürel sanat tarihi öğretmeni, Feridun Hürel ise reklamcı ve M. Ü. İletişim Fakültesi'nde öğretim görevlisi. 3 Hürel, 1996'da "Efsane.. Yeniden" ile geri döndü ve şimdi "1953" ile devam ediyor. "1953" bir aile albümü. Dördüncü kardeş Aydın Hürel albümün süpervizörlüğünü yapmış, beşinci kardeş Gül Hürel ise vokalde. Annelerinin anısına en büyük hitleri olan "Ağlarsa Anam Ağlar" ve baba Hürel'in sözlerini yazdığı "Mezarımın Taşına" albümde yerlerini almış. Dolayısıyla kapak resmi de bir aile fotoğrafı. 1953 yılında Trabzon'da çekilmiş bir fotoğraf. Telgraf memuru bir baba, lise mezunu bir anne ve üç küçük çocuk. Feridun Hürel bu fotoğrafla bir şeyi hatırlatmak istedikleri belirtiyor hemen: "O resimdeki ince zerafete bakın. Üç çocuğu olan basit bir telgraf memurunun ailesi ve 45 sene önceki Trabzon. Türkiye nereye geldi... Özellikle zevk açısından". Albümdeki parçaların üçü dışında hepsi eski. Bu albümü satış kaygısı gütmeden, yalnızca hissettiklerini paylaşmak için yaptıklarını söylüyorlar. Üstelik bu alışverişi yaptıkları kitlenin azaldığının da farkındalar. "Eskiden daha iyi bir seyirci ile buluşuyordunuz. Düşünsenize, siz şarkı söylüyorsunuz adam ya dinlemiyor ya da başlıyor elini çırpmaya, kıvırmaya. Eğlence sektörü hakları var, ama biz eğlence sektöründe değil dinlence sektöründe yer alıyoruz" diyor Feridun Hürel. Hüreller hayatlarının temelinde iki şeyin yattığını anlatıyor: Eğitim ve kültür. Müziği iş olarak değil de çok sevdikleri bir hobi olarak gördüklerin dile getiriyorlar. " Şarkılarımız birer sanat ürünüdür ve kendi duygularımızı aktarır" diyor Feridun Hürel. Burada hemen akla yıllarca onların bestelerinin "suya sabuna dokunmayan" besteler olarak eleştirildiği geliyor. Bu sorunun cevabı da Feridun Hürel'den: "Sanat, sanatçının dışa vurumudur. Herhangi bir amaç için yapılmaz. Bizim bir misyon üstlenmek gibi derdimiz yok, biz siyaset üstüyüz. Biz diyoruz ki sanatçının misyonu olmaz çünkü sanat bireysel bir üretimdir, sanatçının toplumsal sorumluluğu olur çünkü elinde toplumu etkileyecek gücü vardır". Bu nedenle 20'li yaşlarda başladıkları müzikte 40'lı yaşlarına gelseler de hâlâ tarzlarından ödün vermiyorlar. Söylediklerine göre orta yaş müzikteki heyecan bakımından hiçbir şey değiştirmemiş. Hatta hatta, şimdi müziği daha güçlü hissettiklerini ve düşüncelerinin gittikçe gençleştiğini vurguluyorlar. Ama ne olursa olsun o eski günleri, konserleri, şimdi bulamadıkları o eski seyircilerini, alkış sesini özlemişler. Onları özleyenler için de albümün hemen arkasından Serdar Öktem'in yazdığı "Bir Efsanenin Öyküsü" isimli biyografik kitapları geliyor. Kitap o yıllarda Haldun Hürel'in tuttuğu günlüğün ışığında yazılmış. Neler anlatıldığına gelince... Mutluluklar, sevinçler, kederler, özel yaşamlar, düşünceler, yoksulluk ve çaresizlik. "Mesela" diyor Feridun Hürel "Türkiye'nin bir numaralı topluluğu seçilmişiz, ödül törenine taksiyle gidemiyoruz, dolmuşa biniyoruz. Üç kişi ortak bir taksi tut bari. Var mı şimdi böyle bir yoksulluk? Bu yaşamı insanların görmesini istiyoruz". Radikal Gazetesi - 04 Nisan 1999 serdar öktem